YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR YAZININ ANIMSATTIKLARI
Haber
17 Ocak 2025 - Cuma 21:42 Bu haber 502 kez okundu
 
YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR YAZININ ANIMSATTIKLARI
Ozan Utku ARICAN
Manşet Haberi
YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR YAZININ ANIMSATTIKLARI

YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR YAZININ ANIMSATTIKLARI

 

(Doğal olarak Suriyeliler bölgede yeniden bir kuruluş yaşanmaya başladığında geriye göçe başlayacaklar, ilk kurtarıcıları olarak Türkiye’den yardım isteyeceklerdi. Aynı yüzyıllar önce Samanoğulları’na yardım eden Selçuklular gibi, Türkiye de ayakta kalmaya çalışan Suriye halkına destek çıkacaktı. Şimdi ise yıllar önce parçalanması için King-Crane Komisyonu’nu bölgeye gönderen Paris Barış Konferansı yerine görev yapan ABD ve İngiltere’nin duruma el atmaya çalıştığını görüyoruz. Yani aynı hesaplar, aynı güçler yine sahnedeler.)

 

   Birkaç gün önce Suriye ile ilgili bir yazmıştım. Sonrasında yıllar önce Suriye’de yaşayan Türkmen ve Arapların göçlerini takip ederken, Türkiye’nin niye kol kanat germesi gerektiği, sonrasında neler olabileceğini içeren yazım aklıma geldi.  Makalemde, Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmadan önce Cend şehrine göç etmesi ve bir süre Samanoğulları (Samanîler) ile sıkı ilişkiler kurarak o topraklarda Büyük Selçuklu Devleti’ni kurduklarına değiniyordum.  Samanoğulları topraklarında ise Karahanlılar’a karşı Türkler Samanoğulları’na askeri destek vermeleri koşuluyla kalacaktı. Bir süre sonra burada devlet yıkılınca, yerine Selçuklular kurulmuş, Gazne ve Karahanlılar ile karşı karşıya gelmişlerdi. Nihayetinde Gazneliler ile yaşanan bir dizi savaştan sonra 1040 yılında yaşanan Dandanakan Savaşı sonucunda Gazneliler yıkılış evresine girdi. Selçuklular da önemli bir rakibini çöküşe sürükleyerek kuruluşunu tamamladı. Oğuz Yabgu Devleti’nden sürülen Selçuk Bey kısa bir süre sonra Cend şehrinde ölse de soyu devlet kurmayı başardı.

 

   İşte ben bu konudan bahsederek bugün Suriye toprakları ve halkıyla olan bağlarımızın çok daha öncesine dayanmanın yanı sıra Türklerin bu bölgeye hangi stratejiyle yerleştiğinden de bahsetmiş oldum. Günümüzle bunu bağdaştırınca Suriye topraklarında Arap isyanı sonucunda bir milli devlet kuruldu; ancak aynı Türkiye gibi tek bir millet ve dini grup yaşamıyordu. Ayrıca topraklar Osmanlı toprağıydı.  Geçen hafta bahsettiğim gibi bizim vazgeçmek zorunda kaldığımız bir bölge idi. Ancak 21. yüzyıl içerisinde konjonktür değişti. Ben işte yıllar önce yazdığım bu yazıda bunu öngörmüştüm Türkiye’nin Suriye’de yaşayan Araplara ve Türkmenlere kucak açması, meselesini sahiplenmesi demekti.  Zaten uzunca yıllar süregelen Musul-Kerkük Sorunu, Kürdistan Planı, Büyük İsrail Planı, parçalanmış bir Suriye bölgesini öngörüyordu.  Araplar ve Türkmenler için bu bir sorundu.

 

Doğal olarak Suriyeliler bölgede yeniden bir kuruluş yaşanmaya başladığında geriye göçe başlayacaklar, ilk kurtarıcıları olarak Türkiye’den yardım isteyeceklerdi. Aynı yüzyıllar önce Samanoğulları’na yardım eden Selçuklular gibi, Türkiye de ayakta kalmaya çalışan Suriye halkına destek çıkacaktı. Şimdi ise yıllar önce parçalanması için King-Crane Komisyonu’nu bölgeye gönderen Paris Barış Konferansı yerine görev yapan ABD ve İngiltere’nin duruma el atmaya çalıştığını görüyoruz. Yani aynı hesaplar, aynı güçler yine sahnedeler.

 

  Emperyalist güçlerin amaçlarını sıralarken en önemli argüman, jeopolitik özelliklerdir. Yer altı ve yer üstü kaynaklarının yanı sıra siyasi anlamda Mezopotamya her zaman devletlerin ilgisini çeken bir bölge oldu. Özellikle petrolün kullanılmaya başlanmasıyla beraber, bu ilgi daha da arttı. Bunun yanında stratejik olarak emperyalist güçler oynanan oyunun her zaman içinde olmak isterler. Uluslararası hakimiyetlerini, stratejilerini etkileyen en önemli coğrafya hala bulunduğumuz topraklar, bu şimdilik değişmez bir gerçeklik.

 

   Yıllar önce başlayan bu süreç artık daha farklı bir yere evrilmekte. Türkiye’nin önünde biriken ve ilgilenmesi gereken sorunlara bakıldığında, yaşanan kriz ortamı çözümü zorlaştırıyor. Bu süreçte çok zorlansak da sınırımızda yeni bir kaosu ortaya çıkaracak ortamın kurucu ortaklarından biri olmamalıyız. Çünkü kimse istikrarlı bir Türkiye istemeyecektir.  Gelecekte sıkıntı yaratabilecek adımlar atılmamalıdır.  Her kesimin temsil edildiği, bağımsızlığın ön planda olduğu, bir yapı kurulmalıdır. Peki mümkün mü diye sorarsak Türkiye olmadan zor görünüyor. Türkiye bu süreci kaldırabilir mi, sürdürebilir mi, bunu zaman gösterecek. İç sorunlarımızı halletmeden, dış kaynakların ayrılması bütçemizi büyük ölçüde zorlayabilir. Diğer taraftan Büyük İsrail ve Kürdistan projelerinin hayata geçmesi ülke topraklarını ciddi bir tehdit içerisine sokabilir. Bu süreçte ise yüzyıllardan beri öğrendiğimiz bir şey var;  dost olmadığını bildiğimiz kim varsa bizi destekliyorsa, doğru yolda değilizdir.  Denize düşen yılana sarılır misali, yılana sarılmaktan imtina etmeliyiz.

 

   Bir gün Sultan Mahmut, Samanoğulları topraklarına yerleşen Büyük Selçuklu Sultanı Arslan Yabgu’yu yemeğe davet etmiş. Amacı onu daha yakından tanımakmış. Yemişler, içmişler. Mahmut laf arasında Arslan Yabgu’ya ‘yardıma ihtiyacım olsa kaç adamla yardıma gelirsin’ diye sormuş, o da ‘10 bin atlımla gelirim’ demiş.  Israrla onun asker sayısını öğrenmek için kışkırtmış, ‘100 bin atlı’ ya kadar çıkmış. Gazne Devleti Sultanı Sultan Mahmut, cesareti ve savaşçılığıyla ün salan Arslan Yabgu’yu savaşla alt edemeyeceğini görünce onu hapsetmeye karar vermiş. Arslan Yabgu ve oğlu Kutalmış’ı Kalincar kalesine hapsederek, askerlerini öldürtmüş. Arslan Yabgu ise esir hayatında vefat etmiş.

 

    Selçuklu Devleti bu süreçten sonra yıkıldı mı, tabi ki hayır. Ancak Selçuklular özellikle Sultan Melikşah’tan sonra dağılmaya başladılar. Mirasından sonra devam eden Anadolu Selçuklu Devleti, yıkılış evresindeyken mirası Osmanlı Devleti ve beyliklere bıraktı.  Yıkılıp kurulan devletlere bakınca Türk’e en çok zarar veren kendisiydi (Tabi ki Moğollar gerçeğini göz ardı edemeyiz). Dışımızdan biri sarsamayanların en çok başvurduğu plan içten çökertmek ve karıştırmaktı. Ayrışmak her zaman her devlete zarar verir, ancak birleşerek tek bir yumruk olmak, tüm planları bozar.

 

   Savaşların bittiği ve aydınlık günlerin doğduğu nice güzel günlere…

 

 

Ozan Utku ARICAN   /   Tarihçi-Yazar

Kaynak: Editör:
Etiketler: YILLAR, ÖNCE, YAZDIĞIM, BİR, YAZININ, ANIMSATTIKLARI,
Yorumlar
Haber Yazılımı